Yurtta barış, dünyada barış
Avrupa 04/09/2022
Dünya dönüyor ve her dönüşte insanlığın geleceğini yazan deste de karıştırılıyor… Allah’ın istekleri sırdır, hatta insanların istekleri daha büyük bir sırdır… Siyasi analistler, siyasi gelişmeleri modern kâğıt oyunları gibi okumaya çalıştıkça, tarihin akışı da sürekli değişmektedir. Bir hafta çözüme yaklaşırken, ertesi hafta bölünmeye yaklaşıyoruz… Kostas Karamanlis ve Recep Tayyip Erdoğan’ın nikah şahitlikleri yaptıkları noktadan, “Mitsotakis diye biri yok” söylemleri ile savaş naralarına geldik… Bir gün Filistinlileri destekliyoruz, ertesi gün İsrail’in apartheid rejimi ile devletler arası anlaşmalar yapıyoruz… Sadece bukalemunlar ve politikacılar bu kadar hızlı renk değiştirebilirler…
Bu günlerde Türk yetkililerin açıklamalarını izliyorum… Savaş yanlısı söylemler çok yaygın… Türkiye Cumhurbaşkanı, Avrupa’nın barbarlıklarından, haçlı seferlerinden, yağmalamalardan bahsettikten sonra, sözlerini “Bir gece ansızın gelebiliriz, hem de her yere gelebiliriz” diyerek tamamladı. Bugün Haçlılar veya Osmanlı İmparatorluğu ile ne ilgimiz var? Batı’nın savunma doktrini NATO’ya mensup, AB içinde yer talep eden Türkiye’nin, aynı zamanda günümüz gerçeğiyle hiçbir ilgisi olmayan başka bir döneme ait olaylar için şimdiki zamanda Batı’yı nasıl olur da şeytanlaştırdığını anlamaya çalışıyorum. Bizans ve Yunan topraklarının Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethi, barışçıl yollarla mı gerçekleşti? Devletlerin tüm sınırlarının fethedilip çizilmesi, katliamlarla ve insan kanıyla gerçekleşmedi mi? Haritaların barışçıl bir şekilde tasarlandığına inanan var mı? Orta Çağ’da yaşananlar için şimdi tüm Hristiyanlardan ve tüm Müslümanlardan nefret mi etmeliyim? Ruhlarımızı bir beş yüzyıl daha kin içinde boğmak mı, yoksa nihayet barış köprüleri kurup sorunlarımızı çözmek mi daha mantıklı?
Politikacılar ve gazeteciler konuşurken net olmalı… Topluluk önünde konuşurken, seçilen kelimeler ve bahsedilen zamanlar önemlidir. “Bir gece ansızın gelebiliriz.” Buradaki “gelme” kelimesi, analize muhtaçtır. Kimler gelecek? Politikacıların savaş trampetini çalarken kullandıkları bu çoğul kelimeler, tüm dünyadan söz ediyorum, halklara anlatılan en büyük masaldır. Çıplak gerçeği söyleyelim... Hayır, gelecek olanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ya da parti liderleri değildir. Onların çocukları, yakın akrabaları ve arkadaşları da değildir… Ne Recep Tayyip Erdoğan, ne Ersin Tatar, ne Kiriakos Mitsotakis, ne Nikos Anastasiadis, ne John Biden, ne de Vladimir Putin eline silah alacak… Birbirlerini öldürmek için savaş alanlarına, halkın çocuklarını gönderecekler… Satranç tahtasındaki bizler, şah değiliz... Bizler piyonuz… Biz kanı yere akıtıyoruz, onlar da meydanlara büstlerini dikiyorlar. Biz elektrik faturasını ödemekte zorlanırken, onlar lüks içinde yaşıyorlar. Bize sormayacaklar, onayımızı almayacaklar, vicdanımız da umurlarında değil… Bunu bize vatani görev olarak dayatacaklar ve eğer reddedersek, bizi hain diye asacaklar.
Bütün bu kibrin en trajik yanı, Allah’ı da siyasi arenaya sokmuş olmalarıdır. İki tarafın da halkına “Allah yanımızdadır” diyorlar. Bu sözünü ettikleri Allah’ın doyması için, daha ne kadar insan kanı gerekir? Hem Allah neden diğerlerinin değil de bizim yanımızda olsun? Herhangi bir lider ona savaşıp savaşmaması gerektiğini sordu ve “ülkenin çıkarlarına hizmet etmek için katliam yapmalısın” yanıtını mı aldı? Demek istediğim, Allah bizden, barışı boynuzlarından yakalamamızı ve ona elimizden geldiğince sıkı sarılmamızı istiyor ki şeytan bizi asla ayartmasın ve masum insanları öldürmeyelim…
Yaşam bizden daha büyük ve çark durmadan dönüyor… Yakalayabileceğimiz tek şey, şu anın bize sunduğu fırsatlardır. “Yurtta barış, dünyada barış…” Şarkımız bu olmalı… Savaşmak isteyenler, savaşa kendi çocuklarını göndersinler… Geri kalanımızı rahat bıraksınlar… Biz hayata aşığız…
Tony Angastiniotis
Avrupa 04/09/2022
Dünya dönüyor ve her dönüşte insanlığın geleceğini yazan deste de karıştırılıyor… Allah’ın istekleri sırdır, hatta insanların istekleri daha büyük bir sırdır… Siyasi analistler, siyasi gelişmeleri modern kâğıt oyunları gibi okumaya çalıştıkça, tarihin akışı da sürekli değişmektedir. Bir hafta çözüme yaklaşırken, ertesi hafta bölünmeye yaklaşıyoruz… Kostas Karamanlis ve Recep Tayyip Erdoğan’ın nikah şahitlikleri yaptıkları noktadan, “Mitsotakis diye biri yok” söylemleri ile savaş naralarına geldik… Bir gün Filistinlileri destekliyoruz, ertesi gün İsrail’in apartheid rejimi ile devletler arası anlaşmalar yapıyoruz… Sadece bukalemunlar ve politikacılar bu kadar hızlı renk değiştirebilirler…
Bu günlerde Türk yetkililerin açıklamalarını izliyorum… Savaş yanlısı söylemler çok yaygın… Türkiye Cumhurbaşkanı, Avrupa’nın barbarlıklarından, haçlı seferlerinden, yağmalamalardan bahsettikten sonra, sözlerini “Bir gece ansızın gelebiliriz, hem de her yere gelebiliriz” diyerek tamamladı. Bugün Haçlılar veya Osmanlı İmparatorluğu ile ne ilgimiz var? Batı’nın savunma doktrini NATO’ya mensup, AB içinde yer talep eden Türkiye’nin, aynı zamanda günümüz gerçeğiyle hiçbir ilgisi olmayan başka bir döneme ait olaylar için şimdiki zamanda Batı’yı nasıl olur da şeytanlaştırdığını anlamaya çalışıyorum. Bizans ve Yunan topraklarının Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethi, barışçıl yollarla mı gerçekleşti? Devletlerin tüm sınırlarının fethedilip çizilmesi, katliamlarla ve insan kanıyla gerçekleşmedi mi? Haritaların barışçıl bir şekilde tasarlandığına inanan var mı? Orta Çağ’da yaşananlar için şimdi tüm Hristiyanlardan ve tüm Müslümanlardan nefret mi etmeliyim? Ruhlarımızı bir beş yüzyıl daha kin içinde boğmak mı, yoksa nihayet barış köprüleri kurup sorunlarımızı çözmek mi daha mantıklı?
Politikacılar ve gazeteciler konuşurken net olmalı… Topluluk önünde konuşurken, seçilen kelimeler ve bahsedilen zamanlar önemlidir. “Bir gece ansızın gelebiliriz.” Buradaki “gelme” kelimesi, analize muhtaçtır. Kimler gelecek? Politikacıların savaş trampetini çalarken kullandıkları bu çoğul kelimeler, tüm dünyadan söz ediyorum, halklara anlatılan en büyük masaldır. Çıplak gerçeği söyleyelim... Hayır, gelecek olanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ya da parti liderleri değildir. Onların çocukları, yakın akrabaları ve arkadaşları da değildir… Ne Recep Tayyip Erdoğan, ne Ersin Tatar, ne Kiriakos Mitsotakis, ne Nikos Anastasiadis, ne John Biden, ne de Vladimir Putin eline silah alacak… Birbirlerini öldürmek için savaş alanlarına, halkın çocuklarını gönderecekler… Satranç tahtasındaki bizler, şah değiliz... Bizler piyonuz… Biz kanı yere akıtıyoruz, onlar da meydanlara büstlerini dikiyorlar. Biz elektrik faturasını ödemekte zorlanırken, onlar lüks içinde yaşıyorlar. Bize sormayacaklar, onayımızı almayacaklar, vicdanımız da umurlarında değil… Bunu bize vatani görev olarak dayatacaklar ve eğer reddedersek, bizi hain diye asacaklar.
Bütün bu kibrin en trajik yanı, Allah’ı da siyasi arenaya sokmuş olmalarıdır. İki tarafın da halkına “Allah yanımızdadır” diyorlar. Bu sözünü ettikleri Allah’ın doyması için, daha ne kadar insan kanı gerekir? Hem Allah neden diğerlerinin değil de bizim yanımızda olsun? Herhangi bir lider ona savaşıp savaşmaması gerektiğini sordu ve “ülkenin çıkarlarına hizmet etmek için katliam yapmalısın” yanıtını mı aldı? Demek istediğim, Allah bizden, barışı boynuzlarından yakalamamızı ve ona elimizden geldiğince sıkı sarılmamızı istiyor ki şeytan bizi asla ayartmasın ve masum insanları öldürmeyelim…
Yaşam bizden daha büyük ve çark durmadan dönüyor… Yakalayabileceğimiz tek şey, şu anın bize sunduğu fırsatlardır. “Yurtta barış, dünyada barış…” Şarkımız bu olmalı… Savaşmak isteyenler, savaşa kendi çocuklarını göndersinler… Geri kalanımızı rahat bıraksınlar… Biz hayata aşığız…
Tony Angastiniotis