Özgür insan kimdir?
Avrupa 08/05/2022
Kendi kendine, zihnine ve yüreğine, fikirlerine ve inançlarına, ilke ve değerlerine, felsefene ve teorilerine, ebeveynlerine ve ırkına, rahiplerine ve ustalarına, vatanına ve partine, bayraklarına ve sembollerine, tarihine ve heykellerine hiç karşı çıkmamışsan, hiç var olmadın demektir… Bilgi yüklü bir bilgisayar gibisin, her şey sistemin önceden programlanması ışığında gerçekleşir... Programlanmayı sorgusuz sualsiz kabul ettiysen, bu sana güvenlik hissi verir, ancak bu çerçeve içinde özgür bir insan olarak tanımlanabilir misin bilmiyorum...
Özgür insan kimdir? Koskoca Nikos Kazancakis bu soruya “ölümden korkmayan insan” demişti. Onu sorgulayacak kadar uzun boylu değilim, ancak ben buna bazı eklemeler yapacağım…
Özgür insan, iradesi yara almadan dünyayı dolaşan kişidir. Manipüle etmez, vicdanını satmaz, taviz vermez... Sessiz kalmayı tercih edebilir, ama ilkelerinden ve inançlarından asla hiç kimse için ödün vermez. Kalbi, -kendi iyiliği için- taviz vermeye zorlayanlara karşı sevgiyle dolu olsa da yüreğinin sesini dinler. Özgür insan hiç çekinmeden gerçeğe odaklanır ve bıçak kemiğe dayanana kadar, etini yırtmasına izin verir. Güneş sonsuza dek kararsa bile gerçeğin ışığına özlem duyar. Bilmek ister… Ancak meraktan değil… Gerçek, onu hayatta tutan hammadde olduğu için… Dünün gölgelerinden korkmaz, çünkü geçmişe bugünün ışığıyla bakar…
Özgür insan hata yapmaktan, ifşa olmaktan, sorumluluk almaktan ve özür dilemekten korkmaz. Ruhunun kozasında sürekli bir merkezkaç rotasında solucandan kelebeğe, kelebekten kartala dönüşür. Ruhu bulutların tepelerine uçar, ama aynı zamanda bir ayı gibi güçlü basar ve izini toprağın derinliklerinde bırakır.
Özgür insan, tüm yozlaşmış iktidar sistemlerinin korkulu rüyasıdır, hırsla hareket etmez, aklında hiçbir gizli gündem ve dipnot yoktur. Nettir… Her anı doğal ve kendiliğinden yaşandığı için, hiç kimse anarşik hareketlerini kontrol edemez.
İktidarlar, onun çığlıklarından korktukları kadar, sessizliklerinden de korkarlar, çünkü dalgalar üzerinde vahşi bir canavar gibi öfkeli bir şekilde savaşırken, varlıklarından derinliklerinde sakinliklerini korurlar. İktidarın tehdit ve şantajları, korkuyu hareketsiz bırakmış bir kalpte işe yaramaz araçlardır.
Bütün bu felsefi sözleri neden yazdığımı merak etmişsinizdir. O kadar güncel konu var ki… Ukrayna’daki savaş, Kıbrıs’taki siyasi gelişmeler, çevre, basın özgürlüğü… Dürüst olmam gerekirse, “özgür insan” konumun, her konuyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Siyasi erkin ve tüm iktidarların empoze edebileceğini düşündüğü şey, algımızla ve ne kadar tahammül etmeye istekli olduğumuzla ilgilidir. Kıstas biziz... Sorgulamadan, içsel bir devrim yaşamadan, bize yüklenen programların kölesi olursak, kelepçelerimizi gururla sallayacağız ve onları nazar boncuklu bilezik sanacağız. Dünyayı değiştirmek istersek, önce biz değişmeliyiz.
Köleleştirilmiş kişinin talebi olmaz, durumun normal olduğunu düşünür. İtaat etmeyi ve sözlerini ölçüp tartmayı öğrenir… “Evet efendim… Siz ne derseniz… Yasa böyle der… Fasarya istemem… Sin da gülle geçsin… Herkes böyle yapar… Komşular ne der…” O kadar eğitimli ki, hücreye tek başına girip kapıyı arkasından kilitler ve sefaletinin tadını çıkarır. Özgür insan sistemle oynayabilir ama ona tapmaz, işine gelmez… Yaşamını sürdürmek için hücreye saray, sefalete bolluk, haksızlığa adalet demez….
Yalnız kalma pahasına da olsa adımlarını, vicdanının çığlığına göre ayarlama sorumluluğunu üstlenir. Bu, onun devrimci manifestosudur!
Sözünü ettiğim özgürlük, armağan edilmez, devlet bunu sana hediye olarak vermez. Kanatlarının açılmasını engelleyen zincirleri fark edebilmen için, aynanın karşısında saatlerce durman gerekir.
Tony Angastiniotis
Avrupa 08/05/2022
Kendi kendine, zihnine ve yüreğine, fikirlerine ve inançlarına, ilke ve değerlerine, felsefene ve teorilerine, ebeveynlerine ve ırkına, rahiplerine ve ustalarına, vatanına ve partine, bayraklarına ve sembollerine, tarihine ve heykellerine hiç karşı çıkmamışsan, hiç var olmadın demektir… Bilgi yüklü bir bilgisayar gibisin, her şey sistemin önceden programlanması ışığında gerçekleşir... Programlanmayı sorgusuz sualsiz kabul ettiysen, bu sana güvenlik hissi verir, ancak bu çerçeve içinde özgür bir insan olarak tanımlanabilir misin bilmiyorum...
Özgür insan kimdir? Koskoca Nikos Kazancakis bu soruya “ölümden korkmayan insan” demişti. Onu sorgulayacak kadar uzun boylu değilim, ancak ben buna bazı eklemeler yapacağım…
Özgür insan, iradesi yara almadan dünyayı dolaşan kişidir. Manipüle etmez, vicdanını satmaz, taviz vermez... Sessiz kalmayı tercih edebilir, ama ilkelerinden ve inançlarından asla hiç kimse için ödün vermez. Kalbi, -kendi iyiliği için- taviz vermeye zorlayanlara karşı sevgiyle dolu olsa da yüreğinin sesini dinler. Özgür insan hiç çekinmeden gerçeğe odaklanır ve bıçak kemiğe dayanana kadar, etini yırtmasına izin verir. Güneş sonsuza dek kararsa bile gerçeğin ışığına özlem duyar. Bilmek ister… Ancak meraktan değil… Gerçek, onu hayatta tutan hammadde olduğu için… Dünün gölgelerinden korkmaz, çünkü geçmişe bugünün ışığıyla bakar…
Özgür insan hata yapmaktan, ifşa olmaktan, sorumluluk almaktan ve özür dilemekten korkmaz. Ruhunun kozasında sürekli bir merkezkaç rotasında solucandan kelebeğe, kelebekten kartala dönüşür. Ruhu bulutların tepelerine uçar, ama aynı zamanda bir ayı gibi güçlü basar ve izini toprağın derinliklerinde bırakır.
Özgür insan, tüm yozlaşmış iktidar sistemlerinin korkulu rüyasıdır, hırsla hareket etmez, aklında hiçbir gizli gündem ve dipnot yoktur. Nettir… Her anı doğal ve kendiliğinden yaşandığı için, hiç kimse anarşik hareketlerini kontrol edemez.
İktidarlar, onun çığlıklarından korktukları kadar, sessizliklerinden de korkarlar, çünkü dalgalar üzerinde vahşi bir canavar gibi öfkeli bir şekilde savaşırken, varlıklarından derinliklerinde sakinliklerini korurlar. İktidarın tehdit ve şantajları, korkuyu hareketsiz bırakmış bir kalpte işe yaramaz araçlardır.
Bütün bu felsefi sözleri neden yazdığımı merak etmişsinizdir. O kadar güncel konu var ki… Ukrayna’daki savaş, Kıbrıs’taki siyasi gelişmeler, çevre, basın özgürlüğü… Dürüst olmam gerekirse, “özgür insan” konumun, her konuyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Siyasi erkin ve tüm iktidarların empoze edebileceğini düşündüğü şey, algımızla ve ne kadar tahammül etmeye istekli olduğumuzla ilgilidir. Kıstas biziz... Sorgulamadan, içsel bir devrim yaşamadan, bize yüklenen programların kölesi olursak, kelepçelerimizi gururla sallayacağız ve onları nazar boncuklu bilezik sanacağız. Dünyayı değiştirmek istersek, önce biz değişmeliyiz.
Köleleştirilmiş kişinin talebi olmaz, durumun normal olduğunu düşünür. İtaat etmeyi ve sözlerini ölçüp tartmayı öğrenir… “Evet efendim… Siz ne derseniz… Yasa böyle der… Fasarya istemem… Sin da gülle geçsin… Herkes böyle yapar… Komşular ne der…” O kadar eğitimli ki, hücreye tek başına girip kapıyı arkasından kilitler ve sefaletinin tadını çıkarır. Özgür insan sistemle oynayabilir ama ona tapmaz, işine gelmez… Yaşamını sürdürmek için hücreye saray, sefalete bolluk, haksızlığa adalet demez….
Yalnız kalma pahasına da olsa adımlarını, vicdanının çığlığına göre ayarlama sorumluluğunu üstlenir. Bu, onun devrimci manifestosudur!
Sözünü ettiğim özgürlük, armağan edilmez, devlet bunu sana hediye olarak vermez. Kanatlarının açılmasını engelleyen zincirleri fark edebilmen için, aynanın karşısında saatlerce durman gerekir.
Tony Angastiniotis