Hakikat ve Uzlaşma
Avrupa 05/06/2022
Başpiskopos Makarios, işgalin ardından Londra’dan Kıbrıs’a dönerken, 29/11/1974 tarihinde Atina’ya uğradı. Kendisini karşılamak için toplanan kalabalığa “Büyük Britanya” otelinden konuşarak, “Zeytin dalının ardından, elimi uzatacağım” şeklindeki tarihi cümlesiyle darbecilere af kâğıdı verdi. Makarios’un tavrının doğru olup olmadığı bugün hala tartışılan bir konudur. İç huzur sağlayacağına inanarak, darbecilere af kâğıdı veren Makarios, EOKA B’nin adamlarının işledikleri cinayetlerin neden olduğu acıyı görmezden geldi. Sadece Kıbrıslı Türkleri değil, Kıbrıslı Rumları da ilgilendiren cinayetlerin acısını… Kısacası Makarios mağdur olanı değil, mağdur edeni koruyarak, tarihteki birçok suçu hasıraltı etmiş oldu.
Makarios’un uzattığı zeytin dalının hiçbir mahkemede herhangi bir hukuki geçerliliği yoktur. Savaş suçları zaman aşımına uğramadığı için, mağdurların yakınları, katiller hakkında dava açabilirler. Ancak uzatılan zeytin dalı, bu milliyetçi aşağılıkların siyasi faaliyetlerine devam etmelerine izin verdi ve mağdurların yakınları, misilleme yapılmasından korkarak, katiller aleyhinde yargıya başvurup adaleti bulmaya cesaret edemedi. (EOKA B, 1978’e kadar dağılmadı). Rahip Papalazaros, Baf’ta bir polis karakolunun dışında infaz edilen oğlunun katilini yargı huzuruna çıkarmaya çalışan birkaç kişiden biriydi. Devlet, katilin kim olduğunu biliyordu ancak ne Makarios ne de Başsavcılar katili tutuklamaya istekliydi. Bahaneleri, dosyanın kaybolmasıydı. Papalazaros 2020 yılında adalet yerini bulmadan vefat etti, katil ise şu an devletten aldığı yüklü bir emekli maaşının tadını çıkarıyor.
Bugün, toplumlararası çatışmalardan altmış yıl sonra ve bir darbe, bir savaş, göçmenlik ve bölünme yaşadıktan sonra, failler bulunmadan, toplu mezarları açıp kurbanları sayıyoruz. Yıllardır, geçmiş yıllarda işlenen suçları konuşmaya ve yazmaya başladık. Bunu yapmaya cesaret eden biz, Kıbrıslı Rumlar veya Kıbrıslı Türkler, kendimizi toplumlarımız karşısında bulduk. Liderlerimizin çözüm istediği var sayılıyor ve Kıbrıs sorununun tüm yönlerini ilgilendiren ciddi konuları tartışmak için toplumlararası Komiteler kuruldu, ancak bir Hakikat ve Uzlaşma Komitemiz yok… Zira böyle bir Komite, zeytin dalı dağıtanların işine gelmez… Çünkü siyaset sahnesine hâkim olanlar ve tarihteki rollerini tarihsel denklemden özenle çıkarmaya çalışanlar, bu kişilerdir.
Bir Kıbrıs Rum kanalında, Kıbrıslı Türk sivillerin öldürüldüğüne ilişkin yapılan itirafa atıfta bulunduğum bir önceki makalemin ardından, söz konusu olayla ilgili bir gelişme yaşandı. Gürsel Benan, “Şehit Aileleri ve Malül Gaziler Derneği’nin” katiller aleyhinde suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Hangi toplumdan olursa olsun, ailesinin katillerinin tutuklanıp yargılanmasını talep edecek hiçbir aileyi engelleyemem veya haksızlığa uğratamam. Bu, yıllar önce yapılması gereken bir şeydi ancak bunun bir Hakikat ve Uzlaşma Komitesi çerçevesinde olması gerektiğine inanıyorum. Yarın her iki toplumdan da aynı zamanda onlarca davamız olursa, toplumda nasıl bir gerginlik olacağını ve ne kadar kan davası yaşanabileceğini bir düşünün… Arka planında siyasi çıkarları olan ve motivesi öç almaktan başka bir şey olmayan davalar tek başlarına çare getirmez…
Bu yazdıklarımı yanlış anlamayın. Evet, Papalazros’un çocuklarından, Ali Faik’in Atlılar’da öldürülen çocuklarına kadar tüm kurbanların adalete kavuşmalarını, tüm katillerin işledikleri cinayetlerle ilgili olarak alenen hesap vermelerini istiyorum… Yalnızca bu şekilde, tarihteki boşluklar doldurulacak ve bulmacanın tüm parçaları yerine oturacak. İlerlememiz için çıplak gerçeğe ihtiyacımız vardır. Ancak bu tür davaları yürütebilecek deneyimli bir bilim komitesi olmadan mahkemelerle hareket edersek, elde edilecek sonuçların toplumların uzlaşmasına yol açacağına inanmıyorum. Ne olacak biliyor musunuz? Tıpkı bunca yıl kayıpların mezarlarında olduğu gibi, taraflar sadece kendi mağdurlarını gösterecekler. Bu görüşe sahip olsam da bilimsel bir komite çerçevesi dışında da dava açmaya karar veren herhangi bir mağduru desteklemek görevimdir. Gürsel Benan’ın bu hamlesinin, liderlerimizin endişelenmesine neden olmasını ve bir Hakikat ve Uzlaşma Komitesi kurulmasını temenni ediyorum. Liderler şu an çözüm istemeseler de eminim ki toplumsal bir kargaşa yaşanmasını da istemiyorlardır… Yoksa yanılıyor muyum?
Tony Angastiniotis
Avrupa 05/06/2022
Başpiskopos Makarios, işgalin ardından Londra’dan Kıbrıs’a dönerken, 29/11/1974 tarihinde Atina’ya uğradı. Kendisini karşılamak için toplanan kalabalığa “Büyük Britanya” otelinden konuşarak, “Zeytin dalının ardından, elimi uzatacağım” şeklindeki tarihi cümlesiyle darbecilere af kâğıdı verdi. Makarios’un tavrının doğru olup olmadığı bugün hala tartışılan bir konudur. İç huzur sağlayacağına inanarak, darbecilere af kâğıdı veren Makarios, EOKA B’nin adamlarının işledikleri cinayetlerin neden olduğu acıyı görmezden geldi. Sadece Kıbrıslı Türkleri değil, Kıbrıslı Rumları da ilgilendiren cinayetlerin acısını… Kısacası Makarios mağdur olanı değil, mağdur edeni koruyarak, tarihteki birçok suçu hasıraltı etmiş oldu.
Makarios’un uzattığı zeytin dalının hiçbir mahkemede herhangi bir hukuki geçerliliği yoktur. Savaş suçları zaman aşımına uğramadığı için, mağdurların yakınları, katiller hakkında dava açabilirler. Ancak uzatılan zeytin dalı, bu milliyetçi aşağılıkların siyasi faaliyetlerine devam etmelerine izin verdi ve mağdurların yakınları, misilleme yapılmasından korkarak, katiller aleyhinde yargıya başvurup adaleti bulmaya cesaret edemedi. (EOKA B, 1978’e kadar dağılmadı). Rahip Papalazaros, Baf’ta bir polis karakolunun dışında infaz edilen oğlunun katilini yargı huzuruna çıkarmaya çalışan birkaç kişiden biriydi. Devlet, katilin kim olduğunu biliyordu ancak ne Makarios ne de Başsavcılar katili tutuklamaya istekliydi. Bahaneleri, dosyanın kaybolmasıydı. Papalazaros 2020 yılında adalet yerini bulmadan vefat etti, katil ise şu an devletten aldığı yüklü bir emekli maaşının tadını çıkarıyor.
Bugün, toplumlararası çatışmalardan altmış yıl sonra ve bir darbe, bir savaş, göçmenlik ve bölünme yaşadıktan sonra, failler bulunmadan, toplu mezarları açıp kurbanları sayıyoruz. Yıllardır, geçmiş yıllarda işlenen suçları konuşmaya ve yazmaya başladık. Bunu yapmaya cesaret eden biz, Kıbrıslı Rumlar veya Kıbrıslı Türkler, kendimizi toplumlarımız karşısında bulduk. Liderlerimizin çözüm istediği var sayılıyor ve Kıbrıs sorununun tüm yönlerini ilgilendiren ciddi konuları tartışmak için toplumlararası Komiteler kuruldu, ancak bir Hakikat ve Uzlaşma Komitemiz yok… Zira böyle bir Komite, zeytin dalı dağıtanların işine gelmez… Çünkü siyaset sahnesine hâkim olanlar ve tarihteki rollerini tarihsel denklemden özenle çıkarmaya çalışanlar, bu kişilerdir.
Bir Kıbrıs Rum kanalında, Kıbrıslı Türk sivillerin öldürüldüğüne ilişkin yapılan itirafa atıfta bulunduğum bir önceki makalemin ardından, söz konusu olayla ilgili bir gelişme yaşandı. Gürsel Benan, “Şehit Aileleri ve Malül Gaziler Derneği’nin” katiller aleyhinde suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Hangi toplumdan olursa olsun, ailesinin katillerinin tutuklanıp yargılanmasını talep edecek hiçbir aileyi engelleyemem veya haksızlığa uğratamam. Bu, yıllar önce yapılması gereken bir şeydi ancak bunun bir Hakikat ve Uzlaşma Komitesi çerçevesinde olması gerektiğine inanıyorum. Yarın her iki toplumdan da aynı zamanda onlarca davamız olursa, toplumda nasıl bir gerginlik olacağını ve ne kadar kan davası yaşanabileceğini bir düşünün… Arka planında siyasi çıkarları olan ve motivesi öç almaktan başka bir şey olmayan davalar tek başlarına çare getirmez…
Bu yazdıklarımı yanlış anlamayın. Evet, Papalazros’un çocuklarından, Ali Faik’in Atlılar’da öldürülen çocuklarına kadar tüm kurbanların adalete kavuşmalarını, tüm katillerin işledikleri cinayetlerle ilgili olarak alenen hesap vermelerini istiyorum… Yalnızca bu şekilde, tarihteki boşluklar doldurulacak ve bulmacanın tüm parçaları yerine oturacak. İlerlememiz için çıplak gerçeğe ihtiyacımız vardır. Ancak bu tür davaları yürütebilecek deneyimli bir bilim komitesi olmadan mahkemelerle hareket edersek, elde edilecek sonuçların toplumların uzlaşmasına yol açacağına inanmıyorum. Ne olacak biliyor musunuz? Tıpkı bunca yıl kayıpların mezarlarında olduğu gibi, taraflar sadece kendi mağdurlarını gösterecekler. Bu görüşe sahip olsam da bilimsel bir komite çerçevesi dışında da dava açmaya karar veren herhangi bir mağduru desteklemek görevimdir. Gürsel Benan’ın bu hamlesinin, liderlerimizin endişelenmesine neden olmasını ve bir Hakikat ve Uzlaşma Komitesi kurulmasını temenni ediyorum. Liderler şu an çözüm istemeseler de eminim ki toplumsal bir kargaşa yaşanmasını da istemiyorlardır… Yoksa yanılıyor muyum?
Tony Angastiniotis