Dikenli tel
Avrupa 30/10/2022
Dikenli tel ördüler
Ve ayırdılar inanı insandan
Beyazı siyahtan
Sarıyı kırmızıdan
Kuzeyi güneyden
Batıyı doğudan
Yer yüzünü gökyüzünden
Kayığı kazazededen
Anayı evlattan
Bebeği memeden
Bolluğu kıtlıktan
Yorgunluğu emekten
Canı bedenden
Bilgeliği sağduyudan.
Dikenli ter ördüler
Kalplerimizi tuzağa düşürmek için
Böylece kuşa dönüştük
Ve göğün ortasında kucaklaştık.
Yukarıdaki şiiri bir gece, yıldızları seyrederken yazmıştım… Yıllardır her gece kendime birkaç dakika vakit ayırarak, yıldızlı gökyüzüne bakar, kendimi muhakeme ederim. Astronomi bilgisine sahip değilim, astroloji ile de ilgilenmiyorum… İç dünyamın bir aynasıymış gibi, karanlık evrene bakarım yalnızca… Kalp atışımla evrenin yankısını duyarım sanki… Daha basit anlatamam…
Evrensel dengenin yankısını dinlerken, her şeyin birliğini görürsünüz... Milyarlarca göktaşı, milyarlarca yıldır evreni dolaşır, ancak orada tek bir sınır dahi yok… Herhangi bir açgözlülük ya da korku belirtisi de yok… Mars, Jüpiter’in parlaklığını çalmak istemiyor, güneş de ayı korkutmaya çalışmıyor… Evrende her yıldızın döngüsünü tamamlaması ve her gezegenin kendi parlaklığını yayması için yer vardır…
Sürükleyici yolculuğu yarım asrı aşan ve yakında döngüsünü tamamlayacak olan benim küçük yıldızım, dikenli teller, bölünmeler ve rekabetlerle dolu bir evrende seyahat etmek zorunda kaldı. Bir yıldızın diğeri üzerinde üstünlük kurmak ve mümkünse tüm metallerini çaldıktan sonra onu yok etmek istediği bir galakside… Denge, güvene ve bir arada yaşamaya bağlı değil, hırsa ve hakimiyete bağlıdır...
Yıllarca dünyamızın karanlığını gözlemleyerek, kendi gezegen sistemimizdeki yıldızlı gökyüzüne baktığınızda, bulamadığınız bir madde olduğu sonucuna vardım. Sadece insan stratosferinin hücrelerinde bulunan ve “korku” adı verilen bir madde... Korku, insanlığın tüm savaşlarının toplamından daha fazla can aldı... Türümüze empoze edilen diğer tüm tiranlardan daha fazla hayali, olasılığı ve perspektifi yok etti. İnsan ne kadar zenginlik elde ederse etsin, içinde yaşadığı toplum ne kadar mükemmel, adil ve eşit olursa olsun, saygı ve güven olmadan, sonsuza dek korkunun kuklası olur…
Çıplak gerçek şu ki, korku ortadan kalkarsa, dikenli teller de ortadan kalkar… Zihinde, kalpte ve ülkede siper inşa eden, dikenli tellerdir… Soğuk rekabetin olduğu sıradan bir toplumda, güven yerine korku içinde yaşadığımız için, dünyamız giderek yabancılaşmış bir mezarlığa benzemektedir… Tek çekiciliği mezar taşları… Çok güzel bir bahçe olabilirdi, ancak insanlık bu yönelimi seçmedi... Değişim belki de bireysel olarak herkesin içinde başlar… Aksi halde, gizli gündemler ve kişisel hırslarla nasıl ortak hareket edebilirsiniz? Belki de duvarlarla çevrili bir mezarlıkta, iğrenç bir mezar taşına mı yoksa açık bir bahçede mis kokulu bir çiçeğe mi dönüştüğümüzü kendi kendimize sormamız gerekir…
Tony Angastiniotis
Avrupa 30/10/2022
Dikenli tel ördüler
Ve ayırdılar inanı insandan
Beyazı siyahtan
Sarıyı kırmızıdan
Kuzeyi güneyden
Batıyı doğudan
Yer yüzünü gökyüzünden
Kayığı kazazededen
Anayı evlattan
Bebeği memeden
Bolluğu kıtlıktan
Yorgunluğu emekten
Canı bedenden
Bilgeliği sağduyudan.
Dikenli ter ördüler
Kalplerimizi tuzağa düşürmek için
Böylece kuşa dönüştük
Ve göğün ortasında kucaklaştık.
Yukarıdaki şiiri bir gece, yıldızları seyrederken yazmıştım… Yıllardır her gece kendime birkaç dakika vakit ayırarak, yıldızlı gökyüzüne bakar, kendimi muhakeme ederim. Astronomi bilgisine sahip değilim, astroloji ile de ilgilenmiyorum… İç dünyamın bir aynasıymış gibi, karanlık evrene bakarım yalnızca… Kalp atışımla evrenin yankısını duyarım sanki… Daha basit anlatamam…
Evrensel dengenin yankısını dinlerken, her şeyin birliğini görürsünüz... Milyarlarca göktaşı, milyarlarca yıldır evreni dolaşır, ancak orada tek bir sınır dahi yok… Herhangi bir açgözlülük ya da korku belirtisi de yok… Mars, Jüpiter’in parlaklığını çalmak istemiyor, güneş de ayı korkutmaya çalışmıyor… Evrende her yıldızın döngüsünü tamamlaması ve her gezegenin kendi parlaklığını yayması için yer vardır…
Sürükleyici yolculuğu yarım asrı aşan ve yakında döngüsünü tamamlayacak olan benim küçük yıldızım, dikenli teller, bölünmeler ve rekabetlerle dolu bir evrende seyahat etmek zorunda kaldı. Bir yıldızın diğeri üzerinde üstünlük kurmak ve mümkünse tüm metallerini çaldıktan sonra onu yok etmek istediği bir galakside… Denge, güvene ve bir arada yaşamaya bağlı değil, hırsa ve hakimiyete bağlıdır...
Yıllarca dünyamızın karanlığını gözlemleyerek, kendi gezegen sistemimizdeki yıldızlı gökyüzüne baktığınızda, bulamadığınız bir madde olduğu sonucuna vardım. Sadece insan stratosferinin hücrelerinde bulunan ve “korku” adı verilen bir madde... Korku, insanlığın tüm savaşlarının toplamından daha fazla can aldı... Türümüze empoze edilen diğer tüm tiranlardan daha fazla hayali, olasılığı ve perspektifi yok etti. İnsan ne kadar zenginlik elde ederse etsin, içinde yaşadığı toplum ne kadar mükemmel, adil ve eşit olursa olsun, saygı ve güven olmadan, sonsuza dek korkunun kuklası olur…
Çıplak gerçek şu ki, korku ortadan kalkarsa, dikenli teller de ortadan kalkar… Zihinde, kalpte ve ülkede siper inşa eden, dikenli tellerdir… Soğuk rekabetin olduğu sıradan bir toplumda, güven yerine korku içinde yaşadığımız için, dünyamız giderek yabancılaşmış bir mezarlığa benzemektedir… Tek çekiciliği mezar taşları… Çok güzel bir bahçe olabilirdi, ancak insanlık bu yönelimi seçmedi... Değişim belki de bireysel olarak herkesin içinde başlar… Aksi halde, gizli gündemler ve kişisel hırslarla nasıl ortak hareket edebilirsiniz? Belki de duvarlarla çevrili bir mezarlıkta, iğrenç bir mezar taşına mı yoksa açık bir bahçede mis kokulu bir çiçeğe mi dönüştüğümüzü kendi kendimize sormamız gerekir…
Tony Angastiniotis