Çöplükten çöplüğe…
Avrupa 20/11/2022
Görünen o ki, EOKA B’nin çöplüklerle özel bir ilişkisi var… Davranışları, ruhlarının ve zihinlerinin büyük bir çöplükten başka bir şey olmadığını gösterdiği için, bu çok mantıklı…. Yaptıkları, böyle bir derinliğe ulaşmak için çok fazla içsel çalışma gerektiren karanlık, anlaşılmaz bir uçurumu gözler önüne seriyor…
Kıbrıslı Türklerin Maratha (Muratağa) ve Sandallari’de (Sandallar) EOKA’cılar tarafından öldürülmesini, “Kanın Sesi” belgeselimden ya da başka kaynaklardan bilenler, infazın Sandallari’nin (Sandallar) dışındaki çöplükte yapıldığını hatırlayacaklardır... Caniler kurbanlarını çöplerle birlikte iki piramide yığdıktan sonra, izlerini yok etmek için onları yakmaya çalıştılar. Toplu mezarı, o zaman genç olan Şafak Nihat, çöpten dışarı çıkan bir çocuğun elini görünce fark etti. Bu hikâyenin metafiziksel yönü, Şafak’ın çocukken en sevdiği oyunun, çöplükte bulduğu pillerle piramitler yapmaktı… Sanki bir şey onu, hayatına sonsuza dek damgasını vuracak insan piramitlerini bulacağı ana hazırlıyordu…
Geçtiğimiz günlerde Limasol’da, 16 Temmuz 1974’te darbe sırasında EOKA B tarafından öldürülen dört Kıbrıslı Rum gencin resmi cenaze töreni gerçekleşti. Her ne kadar isimleri sizin için bir önem taşımasa da anılarını onurlandırmam için onlardan bahsedeceğim… Kıbrıslı Rum gençler, 24 yaşındaki Haralambos Hristofis, 22 yaşındaki Anastasios Hristofis, 22 yaşındaki Pantelis Haralambus ve 24 yaşındaki Hristakis Kombos’tu.
Çok fazla detaya girmeden, yalnızca, dört gencin Limasol dışında, EOKA B’nin çöplüğüne kurulmuş bir barikata düştüklerinde tutuklandıklarından söz edeceğim… Tanıklıklara göre, sahte bir duruşmanın düzenlendiği bir polisin evine götürüldükten sonra yargılandılar ve ölüm cezasına çarptırıldılar. Katillerinin ellerinde yaşadıkları işkenceler, Gestapo gözaltı merkezlerindeki işkenceyle aynıydı. Ne de olsa herhangi bir bayrak kisvesine bürünmüş faşizmle, ortak özelliklere sahiptir. Maruz kaldıkları korkunç işkenceden sonra Agios Tychonas’ta bir çöplüğe götürüldüler ve ikisini dağa, diğer ikisini denize doğru bakmaya zorladıktan sonra, tıpkı Tohni’li (Taşkent) erkeklere yaptıkları gibi onları otomatik silahlarla infaz ettiler.
Bana Sandallari (Sandallar) ve Şafak’ın bu hikayedeki anlatımını hatırlatan şey, çöplükten dışarı çıkan eldir... Tanıklıklara göre, infazı öğrenen Hristakis Kombos’un bir yakını, yerden çıkan bir insan eli görünce, çöplüğe giderek mezarın yerini tespit etti. Toprağın altında yarı canlı bir şekilde can çekişirken bir avuç can elde etmeye çalışan ve boş yere ölen gencin eli, bir tatlı anne kucağı daha...
Tarihe geçsin diye belirtmeliyim, katiller daha sonra tutuklandı, yargılandı, beraat etti ve normal bir şekilde hayatlarına devam ettiler. Sandallari (Sandallar) çöplüğündeki katillerde olduğu gibi bu olayda da çöpler bir “zeytin dalı” alıp aramızda özgürce yaşamaya devam etti. Tarihimizden neden bu kadar pis koku çıktığını merak eden varsa belirteyim, çıplak gerçek şu ki çöpleri çöp bidonlarının dışında bıraktık ve onlar da tarihi işlerine geldiği şekilde yönettiler. Karanlıkların aydınlığa çıktığı, pis kokuların burun deliklerimize kadar ulaştığı şimdilerde bile kimse adalet istemiyor.
Ama bu hikâyede görmezden gelemeyeceğim başka bir şey daha var… Sandallari (Sandallar), Aloa (Atlılar) ve Maratha’daki (Muratağa) toplu mezarda olduğu gibi, burada da bu olay görmezden gelindi. Olayın üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen medyada neredeyse hiç yer bulmadı. Türkler ve Kıbrıslı Türkler tarafından öldürülen kayıp Kıbrıslı Rumlar defnedildiği zaman, politikacılar milliyetçi cenaze konuşmaları yapmak için koşarlar ve basın olayı büyük bir zevkle haber yapar... Kıbrıslı Türk tanıkların cenazeleri defnedildiğinde nasıl sustularsa, bu olayda da sustular. Kıbrıs Türk medyası, birkaç istisna dışında, kayıp Kıbrıslı Rumların cenaze törenleri yapılırken sessiz kalıyor mu? İlerlemek istiyorsak, köre kör, şaşıya şaşı demeliyiz, ancak korku bize suskunluğu dayattı, suskunluk da tarihsel gerçeğin çarpıtılmasına izin verdi…
Tony Angastiniotis
Avrupa 20/11/2022
Görünen o ki, EOKA B’nin çöplüklerle özel bir ilişkisi var… Davranışları, ruhlarının ve zihinlerinin büyük bir çöplükten başka bir şey olmadığını gösterdiği için, bu çok mantıklı…. Yaptıkları, böyle bir derinliğe ulaşmak için çok fazla içsel çalışma gerektiren karanlık, anlaşılmaz bir uçurumu gözler önüne seriyor…
Kıbrıslı Türklerin Maratha (Muratağa) ve Sandallari’de (Sandallar) EOKA’cılar tarafından öldürülmesini, “Kanın Sesi” belgeselimden ya da başka kaynaklardan bilenler, infazın Sandallari’nin (Sandallar) dışındaki çöplükte yapıldığını hatırlayacaklardır... Caniler kurbanlarını çöplerle birlikte iki piramide yığdıktan sonra, izlerini yok etmek için onları yakmaya çalıştılar. Toplu mezarı, o zaman genç olan Şafak Nihat, çöpten dışarı çıkan bir çocuğun elini görünce fark etti. Bu hikâyenin metafiziksel yönü, Şafak’ın çocukken en sevdiği oyunun, çöplükte bulduğu pillerle piramitler yapmaktı… Sanki bir şey onu, hayatına sonsuza dek damgasını vuracak insan piramitlerini bulacağı ana hazırlıyordu…
Geçtiğimiz günlerde Limasol’da, 16 Temmuz 1974’te darbe sırasında EOKA B tarafından öldürülen dört Kıbrıslı Rum gencin resmi cenaze töreni gerçekleşti. Her ne kadar isimleri sizin için bir önem taşımasa da anılarını onurlandırmam için onlardan bahsedeceğim… Kıbrıslı Rum gençler, 24 yaşındaki Haralambos Hristofis, 22 yaşındaki Anastasios Hristofis, 22 yaşındaki Pantelis Haralambus ve 24 yaşındaki Hristakis Kombos’tu.
Çok fazla detaya girmeden, yalnızca, dört gencin Limasol dışında, EOKA B’nin çöplüğüne kurulmuş bir barikata düştüklerinde tutuklandıklarından söz edeceğim… Tanıklıklara göre, sahte bir duruşmanın düzenlendiği bir polisin evine götürüldükten sonra yargılandılar ve ölüm cezasına çarptırıldılar. Katillerinin ellerinde yaşadıkları işkenceler, Gestapo gözaltı merkezlerindeki işkenceyle aynıydı. Ne de olsa herhangi bir bayrak kisvesine bürünmüş faşizmle, ortak özelliklere sahiptir. Maruz kaldıkları korkunç işkenceden sonra Agios Tychonas’ta bir çöplüğe götürüldüler ve ikisini dağa, diğer ikisini denize doğru bakmaya zorladıktan sonra, tıpkı Tohni’li (Taşkent) erkeklere yaptıkları gibi onları otomatik silahlarla infaz ettiler.
Bana Sandallari (Sandallar) ve Şafak’ın bu hikayedeki anlatımını hatırlatan şey, çöplükten dışarı çıkan eldir... Tanıklıklara göre, infazı öğrenen Hristakis Kombos’un bir yakını, yerden çıkan bir insan eli görünce, çöplüğe giderek mezarın yerini tespit etti. Toprağın altında yarı canlı bir şekilde can çekişirken bir avuç can elde etmeye çalışan ve boş yere ölen gencin eli, bir tatlı anne kucağı daha...
Tarihe geçsin diye belirtmeliyim, katiller daha sonra tutuklandı, yargılandı, beraat etti ve normal bir şekilde hayatlarına devam ettiler. Sandallari (Sandallar) çöplüğündeki katillerde olduğu gibi bu olayda da çöpler bir “zeytin dalı” alıp aramızda özgürce yaşamaya devam etti. Tarihimizden neden bu kadar pis koku çıktığını merak eden varsa belirteyim, çıplak gerçek şu ki çöpleri çöp bidonlarının dışında bıraktık ve onlar da tarihi işlerine geldiği şekilde yönettiler. Karanlıkların aydınlığa çıktığı, pis kokuların burun deliklerimize kadar ulaştığı şimdilerde bile kimse adalet istemiyor.
Ama bu hikâyede görmezden gelemeyeceğim başka bir şey daha var… Sandallari (Sandallar), Aloa (Atlılar) ve Maratha’daki (Muratağa) toplu mezarda olduğu gibi, burada da bu olay görmezden gelindi. Olayın üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen medyada neredeyse hiç yer bulmadı. Türkler ve Kıbrıslı Türkler tarafından öldürülen kayıp Kıbrıslı Rumlar defnedildiği zaman, politikacılar milliyetçi cenaze konuşmaları yapmak için koşarlar ve basın olayı büyük bir zevkle haber yapar... Kıbrıslı Türk tanıkların cenazeleri defnedildiğinde nasıl sustularsa, bu olayda da sustular. Kıbrıs Türk medyası, birkaç istisna dışında, kayıp Kıbrıslı Rumların cenaze törenleri yapılırken sessiz kalıyor mu? İlerlemek istiyorsak, köre kör, şaşıya şaşı demeliyiz, ancak korku bize suskunluğu dayattı, suskunluk da tarihsel gerçeğin çarpıtılmasına izin verdi…
Tony Angastiniotis