Bir tarihi anlatmak için bin ses gerekir
Avrupa 19/06/2022
“Masum insanları öldürmenin utancını kapatacak büyüklükte bir bayrak yoktur”
Howard Zinn
2005 yılında sivillerin toplu katliamını konu alan "Kanın Sesi" belgeselini yaygınlaştırabilmek için ilk kitabım “Yeşil Hat'ta Tuzağa Düşmüş’e”e eşlik ettim. Ama o zamanlar pek çok gerçeği kamuoyunun gözünden uzak tutmuştum çünkü küçük meselelere odaklanmak istemiyordum.
Kitap, belgeselin tamamlanmasından hemen sonra yazılmıştır ve bu nedenle, seyrini takip eden olaylardaki gelişmeler, yani hem belgesele hem de yaratıcısına Kıbrıs'ta her iki toplum tarafından nasıl davranıldığı yoktur. Bu günlerde, on sekiz yıl sonra, "Bir hikâye anlatmak için bin ses gerekir" adlı ikinci kitabım çıktı. Zamanın duygusal baskısı olmadan geriye dönüp resmin tamamını görmek benim için çok daha kolay.
Belgeseli meşgul eden olaylara ilişkin tanıklıklara ek olarak, kişisel deneyimlerimi kaydetmenin önemli olduğunu düşündüm, çünkü bunlar hem tarihsel bir dönemin iklimine hem de Türkiye'deki milliyetçi propaganda mekanizmalarıyla çatışan kişinin karşılaştığı zorluklara tanıklık ediyor. Bir çatışma kaçınılmazdır, çünkü her iki taraf da kendi anlatısıyla monolog yapmak ister ve her zaman kendini tek kurban olarak sunar. Bana göre barış, uzlaşma ve bir arada yaşama monologlarla asla sağlanamaz. Tarihimizi duymamız, dinlememiz ve anlamamız için toplum içinde açık bir diyalog gereklidir. Kaybın acısı bir topluluğun imtiyazı değildir. Ortaktır ve bizi birleştirebilir, Kıbrıs Cumhuriyeti daha kurulmadan önce başlayan durdurulamaz milliyetçi bir hezeyandan kaynaklanan bu kadar çok canın haksız yere kaybedilmesine işaret eder.
Her iki toplumdaki milliyetçilik hala burada ve bayraklarını sallayarak adamıza getirdiği büyük felaketi görmeyi reddediyor. İşlediği tarihi hataların ve suçların sorumluluğunu üstlenmekten çekinerek kayıtsızca ıslık çalmaya devam ediyor. Söz söyleme becerisiyle mağduru fail, hamaset edebiyatı yapmayı vatanseverlik olarak sunmayı başarır. Kitabın sayfalarında Kıbrıs sorununun tüm gerçeğini sunacağımı iddia etmiyorum. Sonuçta, adından da anlaşılacağı gibi, bir tarihi anlatmak için bin ses gerekir. 1974 felaketine yol açan olaylar ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında yüzlerce kitap ve analiz yazıldı ancak ipin ucu henüz bulunamadı. Tarih hala pazarlık ediliyor. Kesin olan şu ki, bu kitabın sayfalarında birçok okuyucu hiç duymadıkları gerçeklerle yüzleşecek. Okul müfredatına asla girmeyecek ve televizyon ekranlarında asla gösterilmeyecek gerçek olaylar anlatılmaktadır. Kuşku duymayan okuyucuyu masumiyetin masal bahçesinden dışarı atabilecek olan "yasak meyve"dir.
Birkaç yıllık uzun bir sessizlikten dönerken, bu kitapla bir kez daha hedef alınacağımı şimdiden biliyorum. Ancak gerçekte hedef ben değilim, bazılarının tarihin unutulmuşluğunda kaybetmek istediği rahatsız edici gerçeklerdir. Devlet her zaman tarihsel olarak masum olduğunu göstermek istediği ve bu tür anlaşmazlıkları sevmediği için bu başka türlü olmaz. Onlar da bu suçları işleyen, hiçbir zaman zulme uğramayan ve aramızda özgürce dolaşan canavarlardır. Aynı zamanda onların yaşatılan ve sonraki nesillere aktarılan ideolojileri, artık neo-nazi “ahlakı” ile zenginleştirilmiştir. Hepimizin susması kolaydır ama susmak ne vatana karşı bir sorumluluk, ne de demokratik bir toplumda herkesin sahip çıkması gereken bir ifade özgürlüğü unsurudur, özellikle iktidarın sessizliği meşrulaştırmak istediği günümüzde.. Umarım yakın zamanda kitabımı Türkçe olarak da yayınlayabilirim, olmazsa kitaptan alıntıları köşemde aktaracağıma söz veriyorum.
Tony Angastiniotis
Avrupa 19/06/2022
“Masum insanları öldürmenin utancını kapatacak büyüklükte bir bayrak yoktur”
Howard Zinn
2005 yılında sivillerin toplu katliamını konu alan "Kanın Sesi" belgeselini yaygınlaştırabilmek için ilk kitabım “Yeşil Hat'ta Tuzağa Düşmüş’e”e eşlik ettim. Ama o zamanlar pek çok gerçeği kamuoyunun gözünden uzak tutmuştum çünkü küçük meselelere odaklanmak istemiyordum.
Kitap, belgeselin tamamlanmasından hemen sonra yazılmıştır ve bu nedenle, seyrini takip eden olaylardaki gelişmeler, yani hem belgesele hem de yaratıcısına Kıbrıs'ta her iki toplum tarafından nasıl davranıldığı yoktur. Bu günlerde, on sekiz yıl sonra, "Bir hikâye anlatmak için bin ses gerekir" adlı ikinci kitabım çıktı. Zamanın duygusal baskısı olmadan geriye dönüp resmin tamamını görmek benim için çok daha kolay.
Belgeseli meşgul eden olaylara ilişkin tanıklıklara ek olarak, kişisel deneyimlerimi kaydetmenin önemli olduğunu düşündüm, çünkü bunlar hem tarihsel bir dönemin iklimine hem de Türkiye'deki milliyetçi propaganda mekanizmalarıyla çatışan kişinin karşılaştığı zorluklara tanıklık ediyor. Bir çatışma kaçınılmazdır, çünkü her iki taraf da kendi anlatısıyla monolog yapmak ister ve her zaman kendini tek kurban olarak sunar. Bana göre barış, uzlaşma ve bir arada yaşama monologlarla asla sağlanamaz. Tarihimizi duymamız, dinlememiz ve anlamamız için toplum içinde açık bir diyalog gereklidir. Kaybın acısı bir topluluğun imtiyazı değildir. Ortaktır ve bizi birleştirebilir, Kıbrıs Cumhuriyeti daha kurulmadan önce başlayan durdurulamaz milliyetçi bir hezeyandan kaynaklanan bu kadar çok canın haksız yere kaybedilmesine işaret eder.
Her iki toplumdaki milliyetçilik hala burada ve bayraklarını sallayarak adamıza getirdiği büyük felaketi görmeyi reddediyor. İşlediği tarihi hataların ve suçların sorumluluğunu üstlenmekten çekinerek kayıtsızca ıslık çalmaya devam ediyor. Söz söyleme becerisiyle mağduru fail, hamaset edebiyatı yapmayı vatanseverlik olarak sunmayı başarır. Kitabın sayfalarında Kıbrıs sorununun tüm gerçeğini sunacağımı iddia etmiyorum. Sonuçta, adından da anlaşılacağı gibi, bir tarihi anlatmak için bin ses gerekir. 1974 felaketine yol açan olaylar ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında yüzlerce kitap ve analiz yazıldı ancak ipin ucu henüz bulunamadı. Tarih hala pazarlık ediliyor. Kesin olan şu ki, bu kitabın sayfalarında birçok okuyucu hiç duymadıkları gerçeklerle yüzleşecek. Okul müfredatına asla girmeyecek ve televizyon ekranlarında asla gösterilmeyecek gerçek olaylar anlatılmaktadır. Kuşku duymayan okuyucuyu masumiyetin masal bahçesinden dışarı atabilecek olan "yasak meyve"dir.
Birkaç yıllık uzun bir sessizlikten dönerken, bu kitapla bir kez daha hedef alınacağımı şimdiden biliyorum. Ancak gerçekte hedef ben değilim, bazılarının tarihin unutulmuşluğunda kaybetmek istediği rahatsız edici gerçeklerdir. Devlet her zaman tarihsel olarak masum olduğunu göstermek istediği ve bu tür anlaşmazlıkları sevmediği için bu başka türlü olmaz. Onlar da bu suçları işleyen, hiçbir zaman zulme uğramayan ve aramızda özgürce dolaşan canavarlardır. Aynı zamanda onların yaşatılan ve sonraki nesillere aktarılan ideolojileri, artık neo-nazi “ahlakı” ile zenginleştirilmiştir. Hepimizin susması kolaydır ama susmak ne vatana karşı bir sorumluluk, ne de demokratik bir toplumda herkesin sahip çıkması gereken bir ifade özgürlüğü unsurudur, özellikle iktidarın sessizliği meşrulaştırmak istediği günümüzde.. Umarım yakın zamanda kitabımı Türkçe olarak da yayınlayabilirim, olmazsa kitaptan alıntıları köşemde aktaracağıma söz veriyorum.
Tony Angastiniotis