Bir resim, bin kelimeye bedeldir
Avrupa 01/05/2022
“Medyadaki insanlar giderek birbirlerine benzeme eğilimindedirler ve seçilmiş ve atanmış yetkililer olarak görev yaparlar”
L. Neil Smith
Sözlerimiz enerjimizi taşır, görüşlerimizi ve duygularımızı sözler aracılığıyla ifade ederiz. İnsanlığın var oluşundan beri sözlü ifadeler vardır. Sonra esas iletişim aracı olarak yazı icat edildi. Kelimeler o kadar güçlüdür ki, bir hayatı mahvedebilirler ya da kurtarabilirler. Savaşa neden olabilir, hatta barış inşa edilebilirler. Ünlü bir halk atasözü der ki: “Dilin kemiği yoktur.” Sözcükler, toprağa atılan tohumlar gibidir ve uygun hava koşullarında filizlenir, türüne göre de meyve verir. “Ne ekersen onu biçersin” sözü, ekmenin ve biçmenin görünmez yasasıdır.
Kelimelerin yanı sıra, insan yazıyı icat etmeden önce, kayalara resimler çizerek resimlerle konuşuyordu. Geçenlerde okuduğum bilimsel bir makaleye göre, bir görüntünün mesajını göz açıp kapayıncaya kadar 13 milisaniyede anlayabiliyoruz. Resimler, karikatürler, semboller, fotoğraflar, hatta sinematik görüntüler, görünüşte ölü gibi olsalar da gözle görünmez sözler, duygular ve inançlar taşırlar. “Bir resim bin kelimeye bedeldir” ifadesinin hakimiyeti hiç de paradoksal değildir. Radyo dinlerken ya da kitap okurken bile, elimizde yalnızca sözcükler olmasına rağmen, zihnimiz yaşanmışlıklarımıza göre resimler çizer.
Yazılı basını açtığın zaman, fotoğraf materyali tüm sayfalara dağılmış durumdadır ve her fotoğrafın seçimi tesadüf değildir. Montajda hangi fotoğrafı kullanacağımızı seçtiğimizde “en iyi bu fotoğraf anlatıyor” deriz. Güçlü duygulardan kaçınmak istiyorsak, çerçevesine çok fazla kelime çizmeyen “nötr” bir fotoğraf seçiyoruz.
Görüntülerin aktardığı mesajların gücü hem politikacılar hem de gazeteciler tarafından çok iyi bilinmektedir. Günlük haberlerin siyaset sahnesi, zihnimizde iz bırakmak ve bizi bir yöne odaklamak isteyen, amansız bir söz ve görüntü bombardımanıdır.
Şener Levent ve Ali Osman’ın, Türkiye mahkemesi tarafından mahkûm edildiği Avrupa gazetesi karikatürü, bunca yıldır yazdıklarından hiç farklı değil… Görüşlerini resme aktardılar. Özgür düşünen her insanın kendi inançlarına sahip olmaya, bu inançları ortaya koymaya ve gazeteci kalemiyle savunmaya hakkı vardır. Avrupa gazetesi, Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyaretini nasıl gördüğünü karikatürüyle yorumladı. Çıplak gerçeği söylemek gerekirse, Yunanlılar Yunanistan’da Türkiye cumhurbaşkanına pek nazik davranmadılar ve bunu karikatürle göstermek istediler.
Burada mesele görüntü değil, ifade özgürlüğüne ilişkin demokratik hak ve gazetecilerin siyasi süreci eleştirme ve sorgulama özgürlüğüdür. Seçim süreçleri olsa bile, ifade özgürlüğü olmadan, bir ülkede gerçek demokrasi olmaz. Demokrasi sadece oy kullanma hakkı değil, aynı zamanda yargı, ekonomi ve siyaset kurumlarının bağımsız işleyişidir. Sizinle aynı fikirde olmayan veya sizinle ilgili bir gerçeği ifşa eden her gazeteciyi hapse atarsanız, demokratik bir devlette faaliyet gösterdiğinizi iddia edemezsiniz.
Her yıl, dünyanın tüm “demokrasilerinde” çok sayıda gazeteci, kendilerini çevreleyen siyaset sahnesinde meydana gelen karanlık faaliyetleri gün yüzüne çıkarma çabasından ötürü kovuşturulmaktadır. Kovuşturmalar, genellikle hükümetler, partiler, ekonomik faktörler ve hatta çoğu zaman yeraltı dünyası arasındaki kısır döngüde kişisel çıkarlarına hizmet eden kendi patronlarından gelir… Sessizlik yasasını kabul edip mesleğini sürdüren susturulmuş gazeteciler, uydurma haberlerin aktarıcısından başka bir şey değildirler. Ne maaşlarının ne de kalemlerinin herhangi bir toplumsal değeri vardır.
Söylemeden geçemeyeceğim. Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki tüm gazetecilerin Şener Levent ve Ali Osman’a destek vermelerinden çok etkilendim. Son zamanlarda sanatçı Yorgos Gavriil’i tablolarından dolayı şiddetle kınayanlar bile… Birkaç ay önce Profesör Yorgos Gavriil’i kovuşturan ve Kemal Atatürk hakkında metin içerdiği için İngilizce kitapların bir sayfasının yırtılması emrini veren Eğitim ve Kültür Bakanı da Şener Levent ve Ali Osman’a desteğini belirtti. Dünya ne kadar komik…
Tony Agastiniotis
Avrupa 01/05/2022
“Medyadaki insanlar giderek birbirlerine benzeme eğilimindedirler ve seçilmiş ve atanmış yetkililer olarak görev yaparlar”
L. Neil Smith
Sözlerimiz enerjimizi taşır, görüşlerimizi ve duygularımızı sözler aracılığıyla ifade ederiz. İnsanlığın var oluşundan beri sözlü ifadeler vardır. Sonra esas iletişim aracı olarak yazı icat edildi. Kelimeler o kadar güçlüdür ki, bir hayatı mahvedebilirler ya da kurtarabilirler. Savaşa neden olabilir, hatta barış inşa edilebilirler. Ünlü bir halk atasözü der ki: “Dilin kemiği yoktur.” Sözcükler, toprağa atılan tohumlar gibidir ve uygun hava koşullarında filizlenir, türüne göre de meyve verir. “Ne ekersen onu biçersin” sözü, ekmenin ve biçmenin görünmez yasasıdır.
Kelimelerin yanı sıra, insan yazıyı icat etmeden önce, kayalara resimler çizerek resimlerle konuşuyordu. Geçenlerde okuduğum bilimsel bir makaleye göre, bir görüntünün mesajını göz açıp kapayıncaya kadar 13 milisaniyede anlayabiliyoruz. Resimler, karikatürler, semboller, fotoğraflar, hatta sinematik görüntüler, görünüşte ölü gibi olsalar da gözle görünmez sözler, duygular ve inançlar taşırlar. “Bir resim bin kelimeye bedeldir” ifadesinin hakimiyeti hiç de paradoksal değildir. Radyo dinlerken ya da kitap okurken bile, elimizde yalnızca sözcükler olmasına rağmen, zihnimiz yaşanmışlıklarımıza göre resimler çizer.
Yazılı basını açtığın zaman, fotoğraf materyali tüm sayfalara dağılmış durumdadır ve her fotoğrafın seçimi tesadüf değildir. Montajda hangi fotoğrafı kullanacağımızı seçtiğimizde “en iyi bu fotoğraf anlatıyor” deriz. Güçlü duygulardan kaçınmak istiyorsak, çerçevesine çok fazla kelime çizmeyen “nötr” bir fotoğraf seçiyoruz.
Görüntülerin aktardığı mesajların gücü hem politikacılar hem de gazeteciler tarafından çok iyi bilinmektedir. Günlük haberlerin siyaset sahnesi, zihnimizde iz bırakmak ve bizi bir yöne odaklamak isteyen, amansız bir söz ve görüntü bombardımanıdır.
Şener Levent ve Ali Osman’ın, Türkiye mahkemesi tarafından mahkûm edildiği Avrupa gazetesi karikatürü, bunca yıldır yazdıklarından hiç farklı değil… Görüşlerini resme aktardılar. Özgür düşünen her insanın kendi inançlarına sahip olmaya, bu inançları ortaya koymaya ve gazeteci kalemiyle savunmaya hakkı vardır. Avrupa gazetesi, Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyaretini nasıl gördüğünü karikatürüyle yorumladı. Çıplak gerçeği söylemek gerekirse, Yunanlılar Yunanistan’da Türkiye cumhurbaşkanına pek nazik davranmadılar ve bunu karikatürle göstermek istediler.
Burada mesele görüntü değil, ifade özgürlüğüne ilişkin demokratik hak ve gazetecilerin siyasi süreci eleştirme ve sorgulama özgürlüğüdür. Seçim süreçleri olsa bile, ifade özgürlüğü olmadan, bir ülkede gerçek demokrasi olmaz. Demokrasi sadece oy kullanma hakkı değil, aynı zamanda yargı, ekonomi ve siyaset kurumlarının bağımsız işleyişidir. Sizinle aynı fikirde olmayan veya sizinle ilgili bir gerçeği ifşa eden her gazeteciyi hapse atarsanız, demokratik bir devlette faaliyet gösterdiğinizi iddia edemezsiniz.
Her yıl, dünyanın tüm “demokrasilerinde” çok sayıda gazeteci, kendilerini çevreleyen siyaset sahnesinde meydana gelen karanlık faaliyetleri gün yüzüne çıkarma çabasından ötürü kovuşturulmaktadır. Kovuşturmalar, genellikle hükümetler, partiler, ekonomik faktörler ve hatta çoğu zaman yeraltı dünyası arasındaki kısır döngüde kişisel çıkarlarına hizmet eden kendi patronlarından gelir… Sessizlik yasasını kabul edip mesleğini sürdüren susturulmuş gazeteciler, uydurma haberlerin aktarıcısından başka bir şey değildirler. Ne maaşlarının ne de kalemlerinin herhangi bir toplumsal değeri vardır.
Söylemeden geçemeyeceğim. Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki tüm gazetecilerin Şener Levent ve Ali Osman’a destek vermelerinden çok etkilendim. Son zamanlarda sanatçı Yorgos Gavriil’i tablolarından dolayı şiddetle kınayanlar bile… Birkaç ay önce Profesör Yorgos Gavriil’i kovuşturan ve Kemal Atatürk hakkında metin içerdiği için İngilizce kitapların bir sayfasının yırtılması emrini veren Eğitim ve Kültür Bakanı da Şener Levent ve Ali Osman’a desteğini belirtti. Dünya ne kadar komik…
Tony Agastiniotis