Her şey akar
Avrupa 03/04/2022
2500 yıl önce aynı dönemde, iki farklı kıtada yaşayan ve birbirleriyle hiçbir teması olmayan iki antik filozof, aynı sonuca varmıştı. Biri, meşhur “Her şey akar, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz” sözünü söyleyen Efesli Herakleitos, diğeri de “kalıcı olan tek şey, değişimdir” sonucuna varan Çinli Lao Tzu idi. Belki de bu, basit ve sığ görünen bir gerçektir, ancak dikkatli bir şekilde bakarsak, genellikle basitlikte, daha fazla derinliğin olduğunu görürüz.
Ukrayna’da yaşananları izlerken, siyasette olduğu gibi, yaşamın içinde de birçok şeyi hafife aldığımızı düşünüyorum. Her şeyin değişken olduğunu ve bir süre sonra alt üst olabileceğini hesaba katmadan, içinde bulunduğumuz anın verilerine göre plan yapıyoruz. Gerçekten yakalayabileceğimiz tek şey, içinde bulunduğumuz andır ve onu yönetme şeklimiz, geleceği belirleyebilir. Ukrayna’daki savaş aniden yaşanan volkanik bir patlama değildi. Bir ön çalışma vardı. Bir dizi yanlış değerlendirme ve karar, felakete ve nükleer savaş tehlikesine sürükledi. Hayaller, beklentiler, aşklar, yıkıntıların külleri içinde öldü ve birçok insanın yarını yok oldu. Hiçbir zaman boyanmayacak tablolar, yazılmayacak mısralar, pistin hiçbir zaman göremeyeceği sporcular, hiçbir zaman sınıfa ulaşamayacak öğretmenler, hiçbir zaman sahneye çıkmayacak oyuncular, hiçbir zaman astronot olmayacak çocuklar yitip gitti.
2014 yılında, Maidan Meydanı’nı dolduran insanlardan hiçbiri, tarihin değişkenliğini ve sonrasında neler yaşanacağını hesaba katmadı. Hiç kimse “bundan sonra ne olacak?” demedi. Hiç kimse, ülkenin NATO’ya üye olma çabasının getireceği tehlikeyi ve Rusya’nın tepkisini hesaba katmadı. Liderleri onlara güvenlik sözü verdi ve tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi, “uluslararası hukuk” ve “insan hakları” gibi terimlerin, içi boş sözler olduğu ortaya çıktı. Ülkenin harabeye dönüştüğü ve NATO güçlerinin onları savunmak için tek bir tabur bile göndermediği şimdilerde, Ukraynalı liderler, müzakereye ve uzlaşmaya hazırdırlar. Tarihin akışında koşullar hiç beklenmedik bir şekilde değişti ve bu koşullar Ukrayna devleti için hiç de uyun değildir.
Yukarıda sözünü ettiklerimin tümü, burada Kıbrıs’ta bize de ders olmalıdır. Veriler değişiyor ve yarının ne getireceğini asla bilemezsiniz. Kıbrıs sorunu başladığı zaman, siyasi koşullar bugünkünden çok farklıydı ve yıllar içinde birçok kez değişti. Dünya 1960’lı yıllarda farklı, 1990’larda farklı, şimdi de farklıdır… Veriler bazı kişilerin çıkarlarına ve siyasi yargılarına uygun olmadığı için, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümünü müzakere etmeyi reddetmenin, bugün çok pahalıya mal olmadığı düşünülebilir, ancak koşulların gelecekte ne getireceğini asla bilemeyiz. Günümüzün askerî açıdan güçlü Türkiye’si ya da (Kıbrıslı Rumların kendilerini askeri bir çatışmada destekleyeceğine inandıkları) Yunan devleti, bir gün kendini Süper Güçlerin tehlikesi ortasında bulabilir ve tarihin akışı değişebilir. Bu senaryo kulağa fantastik görülebilir ancak tarihte tüm imparatorluklar gelip geçti. Bu imparatorluklardan geriye yalnızca harabeler kaldı: “Arkeolojik alanlar” olarak adlandırdığımız yerler…
Dedelerimizin milliyetçilik ve düşmanlık yolunu tutmaları ve hayatımızı yerle bir etmeleri, bizim onların hatalarına sırt çevirme, aynı zamanda bugünü ve yarını düzeltme seçeneğimizin olmadığı anlamına gelmez. Şimdi bu tercihi yapabilir ve tarihin akışını yeniden birleşme ve uzlaşma lehine çevirebiliriz. Çocuklarımızı şüphe, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükle beslemeye devam edersek, geleceğimiz Ukrayna’nınkinden çok farklı olmayacak. Bugün ne ekersek, yarın onu biçeceğiz. Çıplak gerçek budur.
Tony Angastiniotis
Avrupa 03/04/2022
2500 yıl önce aynı dönemde, iki farklı kıtada yaşayan ve birbirleriyle hiçbir teması olmayan iki antik filozof, aynı sonuca varmıştı. Biri, meşhur “Her şey akar, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz” sözünü söyleyen Efesli Herakleitos, diğeri de “kalıcı olan tek şey, değişimdir” sonucuna varan Çinli Lao Tzu idi. Belki de bu, basit ve sığ görünen bir gerçektir, ancak dikkatli bir şekilde bakarsak, genellikle basitlikte, daha fazla derinliğin olduğunu görürüz.
Ukrayna’da yaşananları izlerken, siyasette olduğu gibi, yaşamın içinde de birçok şeyi hafife aldığımızı düşünüyorum. Her şeyin değişken olduğunu ve bir süre sonra alt üst olabileceğini hesaba katmadan, içinde bulunduğumuz anın verilerine göre plan yapıyoruz. Gerçekten yakalayabileceğimiz tek şey, içinde bulunduğumuz andır ve onu yönetme şeklimiz, geleceği belirleyebilir. Ukrayna’daki savaş aniden yaşanan volkanik bir patlama değildi. Bir ön çalışma vardı. Bir dizi yanlış değerlendirme ve karar, felakete ve nükleer savaş tehlikesine sürükledi. Hayaller, beklentiler, aşklar, yıkıntıların külleri içinde öldü ve birçok insanın yarını yok oldu. Hiçbir zaman boyanmayacak tablolar, yazılmayacak mısralar, pistin hiçbir zaman göremeyeceği sporcular, hiçbir zaman sınıfa ulaşamayacak öğretmenler, hiçbir zaman sahneye çıkmayacak oyuncular, hiçbir zaman astronot olmayacak çocuklar yitip gitti.
2014 yılında, Maidan Meydanı’nı dolduran insanlardan hiçbiri, tarihin değişkenliğini ve sonrasında neler yaşanacağını hesaba katmadı. Hiç kimse “bundan sonra ne olacak?” demedi. Hiç kimse, ülkenin NATO’ya üye olma çabasının getireceği tehlikeyi ve Rusya’nın tepkisini hesaba katmadı. Liderleri onlara güvenlik sözü verdi ve tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi, “uluslararası hukuk” ve “insan hakları” gibi terimlerin, içi boş sözler olduğu ortaya çıktı. Ülkenin harabeye dönüştüğü ve NATO güçlerinin onları savunmak için tek bir tabur bile göndermediği şimdilerde, Ukraynalı liderler, müzakereye ve uzlaşmaya hazırdırlar. Tarihin akışında koşullar hiç beklenmedik bir şekilde değişti ve bu koşullar Ukrayna devleti için hiç de uyun değildir.
Yukarıda sözünü ettiklerimin tümü, burada Kıbrıs’ta bize de ders olmalıdır. Veriler değişiyor ve yarının ne getireceğini asla bilemezsiniz. Kıbrıs sorunu başladığı zaman, siyasi koşullar bugünkünden çok farklıydı ve yıllar içinde birçok kez değişti. Dünya 1960’lı yıllarda farklı, 1990’larda farklı, şimdi de farklıdır… Veriler bazı kişilerin çıkarlarına ve siyasi yargılarına uygun olmadığı için, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümünü müzakere etmeyi reddetmenin, bugün çok pahalıya mal olmadığı düşünülebilir, ancak koşulların gelecekte ne getireceğini asla bilemeyiz. Günümüzün askerî açıdan güçlü Türkiye’si ya da (Kıbrıslı Rumların kendilerini askeri bir çatışmada destekleyeceğine inandıkları) Yunan devleti, bir gün kendini Süper Güçlerin tehlikesi ortasında bulabilir ve tarihin akışı değişebilir. Bu senaryo kulağa fantastik görülebilir ancak tarihte tüm imparatorluklar gelip geçti. Bu imparatorluklardan geriye yalnızca harabeler kaldı: “Arkeolojik alanlar” olarak adlandırdığımız yerler…
Dedelerimizin milliyetçilik ve düşmanlık yolunu tutmaları ve hayatımızı yerle bir etmeleri, bizim onların hatalarına sırt çevirme, aynı zamanda bugünü ve yarını düzeltme seçeneğimizin olmadığı anlamına gelmez. Şimdi bu tercihi yapabilir ve tarihin akışını yeniden birleşme ve uzlaşma lehine çevirebiliriz. Çocuklarımızı şüphe, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükle beslemeye devam edersek, geleceğimiz Ukrayna’nınkinden çok farklı olmayacak. Bugün ne ekersek, yarın onu biçeceğiz. Çıplak gerçek budur.
Tony Angastiniotis